Written by 13:23 Kültür ve Sanat • One Comment

The Platform

The Platform

The Platform, Korona günlerinde evde kaldığımız şu günlerde izlenebilecek filmlerden bir tanesi. İspanyol sinemasına ait olan film, insanlığın ne olursa olsun vazgeçemeyeceği bir konuyu merkezine oturtuyor; yemek yeme ihtiyacı!

Burada yazıda filmin ilk on dakikası içerisinden görseller ve fazla detaya inmeden konu üzerine düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım.

Dikey Öz Yönetim Merkezi: The Platform

Sonsuz sayıda kattan oluşmuş gibi gözüken bir yapı düşünün. Her katta iki kişi. Bunlar suçlu da olabilir gönüllü bir katılımcı da. İspanyolca adıyla El Hoyo, yani “Delik” arka planda toplumu simgeleyen bir İspanyol filmi.

Feodal toplumlarda halk tabakalardan oluşurdu. Günümüzde Hindistan hala cast sistemine sahip ülkelerden biri olarak bilinir. Filmi izlerken aklıma gelen de bu imge oldu. Sıfırıncı katta yöneticiler yani “Tanrı” için çalışan insanlar topluluğunun ürettiği yiyecekler ve içecekler her katta belirli bir süre kalacak şekilde gönderiliyor. Daha sonra anlıyoruz ki katılımcıların sevdiği yemekleri de ekliyorlar. İşte Öz Yönetim beklentisi burada devreye giriyor. O yemek aşağı katlara ulaşabilecek mi?

Toplumun üst kesimi olarak tanımlayabileceğimiz üst katlardaki insanlar kendinden sonrakilere ne bırakırlarsa aşağıdakiler onu yiyecekler ya da yiyebilecekler mi?

Aklın Yolu; Paylaşım!

Filmde Goreng karakterini ilk gününde paylaşma düşüncesiyle alt ve üst kattakileri ikna etme isteğiyle görüyoruz. Ancak kat arkadaşı Trimagasi onu bu hareketlerden alıkoyma adına başlarda izleyiciyi irite edecek davranışlar sergiliyor. Ancak aylardır orada olduğunu öğrendiğimizde ve hikayeleri dinlediğimizde başından neler geçmiş olabileceği ve bunların onu bu hale getirdiğini bir yere kadar anlayabiliyoruz.

Bulundukları katın onlar için iyi olduğunu anlatan Trimagasi ve ondan öğrenebileceği her bilgiyi edinmeye çalışan Goreng’in öğrendiği her yeni bilgiyle biz seyirciler de Platform’u tanımaya başlıyoruz.

Hatırlarsanız az önce toplumda yer alan tabakaları anımsattığını söylemiştim filmin. Bunun nedeni ise Trimagasi’den öğrendiğimiz detay. İnsanlar her ay yeni bir kata geçiriliyorlar. Bu birinci kat da olabilir, 171. katta. Toplumun üst tabakalarında olanlar nasıl ekonomik krizi, sorunları, geçim derdini anlayamıyorlarsa ve alt tabakada yer alan biri bir şekilde sınıf atladığında nasıl büyük bir egoya sahip oluyorsa, durum burada da aynı. Daha önce aşağılarda olan ve yemek bulamayan biri üst sıralarda yer aldığında gereğinden fazla tüketip diğerlerini düşünmeden bütün kaynakları hiç edebiliyor.

Goreng buraya diploma karşılığında gönüllü olarak gelmiş bir karakter. Buradan almayı düşündüğü fayda ise geri dönüşler aracılığıyla gördüğümüz aşırı sigara tüketiminden kurtulmak ve Don Kişot’u bitirmek. Dünya klasiklerinde hep yer alan bir tip olarak karşımıza çıkan okumuş ve sistemi değiştirmeye yeltenen bir karakteri simgeliyor ki “Komünist misin?” sorusu ile dahi karşılaşıyor.

Son Söz

The Platform, geriye dönüp baktığımızda Küp, Testere ve Snowpiercer filmlerinin ortak bir noktası gibi. Kapatılma, tercih yapma ve toplumu değiştirme hatta arka planda olanları anlatmaya çalışan bir film. Mekan olarak katları ve mülakat alanı dışında bir dekor sunmuyor bize. Böylelikle izleyici o kapana kısılmışlığı ve boğukluğu film boyunca yaşıyor. Tanıdığımız karakterler toplumun içinde karşılaşabileceğimiz tiplerin birer örnekleri. Sahneler ise çoğu insanın midesini harekete geçirebilecek nitelikler taşıyor.

Bir derdi olan ve izlendiğinde farklı bir açıdan baktırabilecek bir film olarak görüyorum.

Resmi tanıtım filmini izlemek isterseniz;

Imdb sayfası için burayı ziyaret edebilirsiniz.

Diğer yazılar için sizleri buraya alabiliriz

Visited 10 times, 1 visit(s) today
Close Search Window
Close