Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç, edebiyatımızın önemli eserlerinden biri. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bu eğlenceli romanının ilk baskısı 1912 yılında yapılmış. Tabii ki o zamanın Türkçesini anlamamız zor olacağından günümüz baskısıyla basılmış bir çok nüshası mevcut.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından başlatılan Türk Edebiyatı Klasikleri serisinin de ilk kitabı olarak günümüz Türkçesiyle basılıp yeniden edebiyatseverlerle buluştu bu izdivaç hikayesi. Benim elimdeki kitap da Nisan 2018’de yapılan ilk baskıya ait.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, eserlerinde günceli kullanmayı seven bir yazar. Kitabın arka kapak ve önsözünde de yer verildiği gibi ikili bir sistemle İstanbul’un mahalle yaşamını, kadın erkek ilişkilerini ve inanışları, özgün konuşma biçimleri aktarılırken bir yandan da yazarın öykülediği olaylar anlatılmaktadır.
Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç romanını elinize aldığınızda ilk satırdan bir gülümseme ile okumaya başlıyorsunuz. İstanbul’un kenar mahallelerinde komşu kadınların muhabbetiyle karşılıyor kitap bizi. Sahip oldukları konuşma biçimleri 1900’lü yılların başlarında olsalar da bize hala günümüzü de yaşatacak türden. Şahsen Kasımpaşa’da büyümüş biri olarak en azından bana çok uzak denemez. Gürpınar, dönemin insanlarının eğitim seviyeleri, inanışları ve kadınlara bakış açılarını bu konuşmalar yoluyla okuyucusuna aktarıyor.
Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç Kitabının Konusu
Tüm dünyanın korktuğu bir olay yaklaşmaktadır. Halley Kuyrukluyıldızı gezisini sürdürüyordur. Ancak bu gezi sırasında dünyaya çarpacağı, çarpmasa bile kuyruğuyla dünyayı okşayarak geçeceği düşünülmektedir. Tabii ki bu korku, batıdan gelen gazeteler ve dergiler ile İstanbul’a kadar taşınmaktadır.
Güncel konuları konuşan mahalleli kadınların ağzından duyduğumuz kuyrukluyıldız konusundaki diyaloglar da bir başka tat bırakmaktadır. Mesela Bedriye Hanım ve Emeti Hanım arasında geçen şu diyalog kadının kadına bakışını da gösterir;
Emeti Hanım: A çocuklar nedir telaşınız? Vıcır vıcır yine orada ne ötüşüyorsunuz?
Bedriye Hanım: Kuyrukluyu söyleşiyoruz Emeti Hanımcığım…
E.H: Hangi kuyrukluyu?
B.H: A kaç tane var kadınım?
E.H: Kaç tane istersen? Sokak dolusu var.
B.H: Biz o sokaktaki kuyrukluları söylemiyoruz canım… Gökteki kuyrukluyu konuşuyoruz. Birkaç haftaya kadar dünyaya çarpacakmış, diyorlar…
E.H: Siz gökteki kuyrukludan korkmayınız. Yerdekilerden korkunuz. Bu berikiler daha tehlikeli…
Yukarıdaki gibi bir çok diyalog ile Gürpınar bizi tebessüm ettirebiliyor. Mahalle dedikodularının ana malzemesi haline gelen Halley Kuyrukluyıldızı tabii ki mahalleli kadınların dışında, okumuş, ilme gönül vermiş kişilerin de ana gündemi oluyor. İşte bu kişilerden biri de ana karakterimiz İrfan Galip’tir.
İrfan Galip yirmili yaşlarının başında, gururlu, asabi, ilme ve edebiyata gönül vermiş, eğitiminin üzerine batıdan gelen yayınlarla da kendini geliştirmeye adamış bir genç. Babasından kalan para ve mülk nedeniyle geçim sıkıntısı yaşamamış ve kendini felsefeye vermiştir.
Felsefe, en güzel, çalışma zorunluluğunun olmadığı, gelişmiş bir toplumda filizlenir. Bu konuda akademik kaynağa dayalı bilgiye şu güzel yazıdan ulaşabilirsiniz.
İşte bizim İrfan Galip de bu refah ortamda makalelerini yazarken ve evlenecek kültürlü bir kız ararken yediği küçük bir sille ile kadınlara düşman bir gence dönüşür. Makalelerini kadın düşmanlığı ile kaleme alır. Hikayemiz kadınların dedikodularıyla başladığına göre bu kadınlara bir oyun oynamak ve onlardan intikam almak gerekir diye düşünür ve başlar oyununu oynamaya.
Yazının başında bahsettiğimiz ikili sistem bu noktadan itibaren başlıyor diyebiliriz. Tabii ki dedikoducu kadınlar ve bu süreçte yaşananlar da bir öyküleme ama güncel konularla harmanlanan bu hikayeye bu noktadan itibaren İrfan’ın rüyası da eşlik etmektedir.
Dünyaya çarpacağı, çarpmasa da kuyruğundaki zehirle insanları bu dünyadan silip süpüreceği konuşulan kuyrukluyıldız yaklaşadursun halk birbirlerine fısıltı yoluyla anlattıkları hikayelerle ve felaket senaryolarıyla gerilimi artırmaktadır. İrfan da karşı cinsten hıncını çıkarmak adına bu durumu kulanmaktadır.
İrfan Galip, mahalleli kadınlara, arkası yarın usülü 2 konferans vermeye karar verir. Olayların gerçekliğinden oluşturduğu kurmaca rüyasıyla da çok güzel bir çengel atarak kapattığı ilk konferansından sonra aldığı bir mektup ile düşmanlık duygusunun dibinden bir anda platonik bir aşk filizleniverir.
1910 yılının İstanbul’unda bir ulak yardımıyla başlayan mektuplaşmada karşıdan gelen mektuplar, kadın olarak doğmanın verdiği üzüntü, macera isteği ve bilgi arayışını konu edinirken, İrfan tarafında ise konu dipsiz bir aşk hikayesidir. Bilgili eğitimli İrfan, yüzünü görmese dahi bu bilgi aşığı kadına tam anlamıyla abayı yakmıştır.
Son Söz
Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç kitabının başları sayılacak bu kısımlardan sonrasına siz okuyuculara keyifle okumanız için değinmiyorum. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kitabı yazdığı 1910 yılını, mekanları, kişileri ve toplumsal durumu okuyucusuna çok güzel aktardığına inanıyorum. Kitap dili sade ve akıcıdır. Bu durumda İş Bankası Kültür Yayınları’nın günümüz Türkçesine çevirirken ortaya koyduğu başarı da etkendir.
Kitap hem bir durum öyküsü olarak barındırdığı kesitler ve diyaloglarla okuyucusuna tebessüm ettiriyor hem de verilen bilgilerle bir şeyler öğretiyor. Türk klasiklerini okumamış olanlar için güzel bir başlangıç kitabı olacaktır.
Şu anda bu yazıyı yazarken dünyamız bir kuyrukluyıldızı daha konuşuyor; Neowise Kuyrukluyıldızı. Bu seferki gezgin yıldızın döngüsü ise yaklaşık 6800 yıl sürüyor. 75 senelik Halley’i iki kez görebilmiş insanlar vardır ya da olacaktır. Ancak günümüzün bu çift kuyruklu gezginini görebilecek kaç insan olacaktır bilinmez. Sizler de bu yıldızı görenlerden olmak isterseniz güneşin doğumundan 2 saat kadar öncesinde gözünüzü gökyüzüne çeviriniz. Tabii teknolojiyi kullanıp çekilen video ve fotoğraflara da bakabilirsiniz.
Son sözü ise bu sefer kitabın yazarı Hüseyin Rahmi’ye bırakalım;
“Halley geri dönecektir. Fakat 75 sene sonra!.. Şu satırlara göz atanlar içinde rumi 1401 (miladi 1985) senesine kadar hayatta kalacak bahtiyarlar bulunursa geçirdikleri şu tecrübeye dayanarak gelecek çocuklarımıza yalanlara değer vermeme lüzumunu tekrar etsinler.
Her hazanda birbiri ardına dökülen ağaç yaprakları gibi insanlarda birbiri ardına toprağa yatarak yok oluyor. Bu değişmez, umumi bir kanun… Niçin endişe etmeli? Şu dünyada erilen başka ne var? Hayat yalan… ölüm hakikat…
Sitemizde yer alan diğer kitap değerlendirmeleri için burayı ziyaret edebilirsiniz!