Distopik Bir Roman Olarak Demir Ökçe
Demir Ökçe, Jack London’un en bilinen eserlerinden olmasa dahi günümüz distopya yazını için bir başlangıç noktası olarak kabul edilir. İlk olarak 1908 yılında yayımlanan roman o tarihler için çok ileri bir zaman sayılacak 2600’li yıllarda ele geçirilen bir el yazmasını ele almaktadır.
Demir Ökçe, bir ağaç kavuğunda bulunan ve 1912-1932 yıllarını anlatan, yazarı Avis Everhard’ın gözünden Ernest Everhard isimli sosyalist bir genç liderin çabalarını, içinde yer aldığı organizasyonun neler yapmaya çalıştığı ve Demir Ökçe olarak adlandırdıkları oligark yönetimin davranışlarını aktarmaktadır.
Hayal mi? Gerçek mi?
Benim okuduğum nüsha İş Bankası Kültür Yayınlarına ait olan baskısı idi. Eğer kitapların içinde yer alan Önsöz bölümlerini okumayı sevmeyenlerdenseniz, Demir Ökçe‘nin önsözünü okumanız gerektiğini belirtmeliyim. Burada yer alan önsöz Anthony Meredith’in bu elyazması için yazdığı bir önsöz. Aynı zamanda okuduğunuz dipnotlar da yine bu kişiye ait. Önsözü okumamanız kitabı anlamanızı zorlaştıracaktır. Dipnotlar ise size sık sık bu gerçek bir hikaye mi diye sorgulatacaktır. Zira ben okurken ikilemde kalmadığımı söyleyemem. Günümüzde bu tarz bir anlatım biçimi karşımıza çıksa da yayınlandığı 1908’de yeni bir hareket olduğunu düşünüyorum.
Kitaba dair bir araştırma yaptığınızda Amerika’da bu kitap yayımlandığında Marks’ın kitaplarının yasaklı olduğunu göreceksiniz. Bu nedenle kitap konusu ve anlattıkları hatta öngördükleri ile Jack London’ı en önemli sosyalist edebi yazarlardan biri haline getirmektedir.
Kitap, proleterlerin tröstler tarafından sömürülmesini konu alırken, işçilerin içinde bulundukları durumu bu sınıfa ait olmayan, zengin ve akademisyen bir babaya sahip Avis’in, yine babasının verdiği yemeklerden birinde tanıştığı Ernest isimli genç bir sosyalistten etkilenerek başladığı araştırmalarla öğrendikleri üzerine davaya katılımını ele alıyor. Her ne kadar elyazmaları Avis isimli bir kadına ait olsa da onun başkarakteri yine bir erkek olarak karşımıza çıkıyor.
Genç Bir Lider; Ernest
Ernest Everhard, idealleri olan, davasını ateşli sözlerle savunan ve kitleleri etkileyebilen bir hatiptir aynı zamanda. Yemeğe davet edildiği bir evde dahi bu evdeki her sütundan işçilerin kanının aktığını söyleyebilecek cesarete sahiptir. Avis’e anlattığı Jackson isimli işçinin kolunu kaybetmesiyle sonuçlanan bir süreç, Avis’in bu konuyu araştırması ile içinde bulunduğu zümreyi tanımasına ve fikrini değiştirerek emekçilerin yanında yer almasına neden olmuştur.
Ernest’in en çok savunduğu durum, işçilerin gerektiğinden çok daha fazla çalıştırılması, bu fazla mesailerin onların dikkatlerini dağıtması ve güçsüz duruma düşürmesi ile yaşanılan kazaların, sanki işçilerin suçuymuş gibi, kaybettikleri uzuvlar yetmezmişçesine işlerinden de edilerek kazançsız bırakılmasının yanlışlığıdır.
İkinci Devrim’in Ayak Sesleri
Oligarkların, kurdukları tröstler ile kendilerinden olmayan üreticileri, işçileri ve işverenleri ezmesi, piyasayı istedikleri gibi yönetmelerinin dünyanın geri kalanıyla yaptıkları ticarette onları avantajlı duruma getirecek bir yapıya kavuştuğunu anlatan Ernest, Avrupa’daki sosyalistlerin de yardımlarıyla devrim yapabileceğine inanmaktadır. Kitap boyunca yapılan konuşmaların, yer alınan toplulukların onları hep İkinci Devrim’e götüren bir süreç olduğunu okuyoruz.
Ernest büyük bir lider olarak yürüyüşünü sürdürmektedir. Yaptığı konuşmalar onu meclise kadar sokacaktır. Oluşturdukları yeraltı örgütünün yanısıra bütün emekçiler ile bağlantıda olup genel bir grev ile güçlerini gösterdiklerine inanırlar. Ama Demir Ökçe çarklarını işletmeye başlamış ve onların tahmin edemeyeceği türlü oyunlarla amaçlarına taş koymaktadır.
Kilise insanları din ile sömürmeye devam ederken, basın uyguladığı sert sansür silahıyla kapitalizme çalışmaktadır. Asker ve polis oligarşinin dileklerini yerine getirmeye çalışırken Ernest ve arkadaşları, deyim yerindeyse saman altından su yürütmektedir. Oluşturulan direniş grupları birbirleriyle şifreli konuşarak bir hareket başlatmaya çalışırken, Demir Ökçe ise karşıt önlemler ile onları yıldırmaya çalışmaktadır.
Sistemin emrinde olan kilise devrimde olanları ve sosyalizmi tanrı karşıtı bir yapı olarak sindirmeye çalışırken, yapılan toplantılar oligarşinin baskısıyla sürekli dağıtılmaktadır. Tutulan Paralı Askerler ve Makine Kırıcılar direnişçilere ve ailelerine sürekli baskı uygulayıp onları şiddet uygulayarak susturmaya çalışmaktadır. Hatta oligarklar öyle ileri giderler ki meclisteki konuşma sırasında bir bomba patlatarak, sosyalistleri halk nezdinde terörist gibi göstermeye çalışmışlardır.
Sonuç olarak benim okurken hiç sıkılmadığım, tarzı nedeniyle yer yer “Bu gerçek mi?” diye sorguladığım bir kitap oldu. Yer yer sürpriz bozanlara yer vermiş de olsam çok derine inmeden aktarabileceklerimi sizlerle paylaştım.
1984’ü Etkileyen Kitap! Demir Ökçe
George Orwell’in ünlü 1984’ünün de bu kitaptan etkilendiğini göz önüne alırsak distopya edebiyatını severlerin mutlaka okuması gerektiğine inandığım bir kitaptı Demir Ökçe. Umarım sizler de bu kitabı okur ve Jack London’ın ortaya koyduğu akıcılık ile bu hikayeye dalış yaparsınız.
Sitemizdeki diğer yazılara buradan ulaşabilirsiniz.