Written by 15:32 Kitap • One Comment

1890’larda İstanbul – Bir Amerikalı’nın Gözünden İstanbul

Bir Amerikalı’nın Gözünden Kostantiniye

1890’larda İstanbul, Francis Marion-Crawford’un gözlemlerinin yer aldığı bir seyahatname. Yazılarını destekleyen resimler ise Edwin Lord Weeks’in elinden çıkmış son derece isabetli olduğunu düşündüğüm çizimler. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basılan kitap 84 sayfadan oluşuyor. Şeniz Türkömer’in  akıcı çevirisiyle, resimler ve fotoğraflar eşliğiyle güzel bir anlatım sunuyor.

Şehrin tamamını anlatırken Kostantiniye’yi kullanan yazar Galata, Pera, Üsküdar ve müslümanların çoğunlukta olduğu İstanbul dediği Suriçi gibi bölgelerini yoğunlukla kullanırken bizleri Anadolu Kavağı’na, Belgrad Ormanı’na, Beşiktaş’a, Kadıköy’e ve Babıali’ye götürmeyi de es geçmiyor.

Galata Köprüsü’nü en iyi hangi kahveden nasıl gözlemleyebileceğinizi anlatırken, ana caddeye yakın bir meydandaki “Şişman ve pembe yanaklı” kebapçının temizliğini ve lezzetli yemeklerine de götürüyor yazı sizi.

İstanbul’un o tarihlerde sahip olduğu çeşitliliği şu cümleler ile aktarıyor; “Avrupa ile Asya’nın her milleti burada temsil edilmektedir. İnsanlığın en üst ve en alt tabakaları Galata Köprüsü’nde geçiş ücreti toplayan beyazlar giymiş adama kuruşunu öder.

Crawford, Saltanat Şehri başlığı ile anlatmaya başlıyor Kostantiniye’yi. Hz. Muhammed’in Fetih vaadini aktarıp halk hikayelerinden duyduğu şu fetih hikayesine değiniyor; “Ve kuşatmanın fatihi atının üstünde Ayasofya’nın güney koridorunda ceset yığınlarının üstünden geçerek, en yakınındaki sütuna kor gibi tüten elini basmış ve bugün bile zaferinin işareti olarak kabul edilen kanlı izini bırakmıştı.

Şimdi bu anlatım yabancı ve yanlı, hiç gerçekleşmemiş bir olayın anlatımı gibi düşünülebilir. Tarihimizden öğrendiğimiz Fatih Sultan Mehmet’in fetih sırasında sivil halka hiç zarar vermediği ve yağmayı yasakladığıdır. Ancak Crawford gezisindeki anılarını kaleme alan bir yazar. Pera’da konaklaması nedeniyle de gayrimüslim halkın hikayelerinden de etkileniyor ve bunları da yazıyor.

Fetih rivayetlerinden sonra çok anlamlı şu cümleyle olaya bakışını görüyoruz; “19. yüzyılın bir sonraki istilasının satranç oyununun açılışını yapacak ayrıntılı harekat planları üzerinde saatlerce kafa yoracağımıza, bu büyük caminin loş dehlizlerinde durup zalim bir savaşçının burasını Hristiyan kanıyla işaretleyerek kendine mal ettiğine inanmayı tercih ediyoruz.

Crawford, Türkler ile ilgili görüşlerini; “Rumlar, Ermeniler, Acemler ve Afrikalılar arasında gerçekten Türk bulabilirseniz aslında güzel nitelikleri olan dünyanın üstün ve egemen ırklarından birine dahildir.” diyerek anlatıyor.

1890’larda İstanbul kitabıyla beraber yaşadığımız yolculuklar sırasında eşsiz manzaraları, kapalı çarşıda alışveriş adetlerini, kariye sokaklarını, Yedikule’nin hortlaklarını, sanat eserlerini, mezarlıkları ve “diğer” şehirleri Crawford’un sözleri ve Weeks’in resimleri ile görebiliyoruz.

Son Söz

1890’larda İstanbul, tarihi bir roman değil, bir gezi kitabı. Sonuç olarak bugün bizlerin yaşadığımız dönemi yeni medya düzeni içerisinde aktarmamız gibi o dönemin gezginleri de yaptıkları bu gezileri kaleme alma adetine sahiptiler. Yine de kitabı okurken Crawford’un görmediği yer kalmamış gibi anlamamızın yanı sıra çoğunlukla gayrimüslim kesimin yaşadığı Pera’da ikamet ettiğini biliyoruz. Bu nedenle fetih hikayesindeki gibi tarihimizde yer almayan bir anlatımla karşılaştığımızda kitaba olan bakış açısı değişmemeli. Yapılan gözlemler, yapıldığı dönem ve içerisinde bulunan şartlara göre değerlendirilmeli.

Bir anı kitabından beklentilerimi fazlasıyla karşıladı. Gidilecek en güzel yer, yemek yenilecek temiz bir lokanta aktarımları günümüzdeki sosyal medya uygulamalarını da anımsatmıyor değil. Son olarak yine Crawford’tan bir aktarımla yazımı bitirmek istiyorum;

“Bir zamanlar Ovid’in evi olan harabenin yanında durup ıssız denizin soluk dalgalarına bakarak belki sizden artık uzak olmayan o şehri hayal edersiniz. Dünyanın en büyük boğuşmalarına sahne olmuş Kostantiniye’yi! Şehre sahip olmak için birbiriyle mücadele etmiş, hala eden ve nesiller boyunca da edecek olan bütün o iyi ve kötü ırkların beşiği Kostantiniye’yi!”


Bilimkurgu kitapları ile ilgileniyorsanız Rama’yla Buluşma kitabı hakkındaki yazıma buradan, fantastik edebiyata meraklıysanız Dünyanın Ötesindeki Orman Üzerine yazıma buradan ve distopya edebiyatın ilk örneği Demir Ökçe üzerine yazıma buradan ve Mine Söğüt’ün Gergedan’ını merak ederseniz buradan okuyabilirsiniz.

Visited 12 times, 1 visit(s) today
Close Search Window
Close