Türkiye yenilenebilir enerjide büyük bir atağa kalktı. Pandemiye rağmen geçen yıl 7 milyar dolar yatırım yapılan sektörde aslan payını 1,9 milyar dolarla rüzgar enerjisi aldı. Halihazırda 9,3 GW kurulu gücü bulunan Türkiye’nin deniz ve karada toplam 130 GW’a çıkma potansiyeli bulunuyor. Rüzgar enerjisine yatırım trendi önümüzdeki 10 yıla damgasını vuracak.
Mustafa Orhun Çetin
Şehirlerarası yolculukta giderek daha sık karşılaştığımız rüzgar türbinleri aslında dünyanın en eski enerji teknolojilerinden (yel değirmenleri) birini simgeliyor. Bugünün en hızlı büyüyen enerji kaynağı rüzgar enerjisinin ilk kullanımı 7 bin yıl öncesine kadar gidiyor. Tarih kitaplarında Millattan Önce beş binli yıllarda Nil nehrinde salları ilerletmek için rüzgardan yararlanıldığından bahsediliyor. Çin’de ise yine Millattan Önce bu kez 200’lü yıllarda rüzgarla çalışan basit pompalara ve İran’da da aynı tarihlerde tahıl üretiminde kullanılan yel değirmenlerine rastlamak mümkün. Yüzyıllardır yelkenine doldurduğu rüzgarla dünyayı dolaşan, okyanusları aşıp yeni kıtalar keşfeden insanoğlu için rüzgar hala önemli bir kaynak. Hatta çevresel faktörleri eklediğinizde giderek önemi artıyor. Özellikle Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile birlikte yenilenebilir enerji kaynaklarına ve doğal olarak rüzgar enerjisine olan ilgi artarak devam ediyor. Öyle ki, sadece Türkiye’de 1998’de rüzgar enerjisinde 8,7 MW olan kurulu güç, 2020’de (yüzde 106 büyüme ile) 9 bin 305 MW’a (megawatt) ulaştı. Bu yönüyle rüzgar enerjisi Türkiye’nin en hızlı büyüyen yenilenebilir enerji kaynağı olarak yatırımcıların iştahını kabartıyor. Özel sektörün yatırımlarının artmasındaki başlıca sebepler ise kamu teşvikleri, finansmana erişim kolaylığı ve yenilenebilir enerjiye talebin artması olarak sıralanıyor.
Enerji Bakanı Fatih Sönmez Sabancı Üniversitesi’nin düzenlediği “Dünyada ve Türkiye’de Yenilenebilir Enerjinin Bugünü ve Yarını” webinar’ında Türkiye’deki büyümenin beklentilerin üzerinde gerçekleştiğine dikkat çekti. Bakan Sönmez, Türkiye’de yüzde 7 büyüme öngörülen yenilenebilir enerji yatırımlarının beklenenden hızlı arttığını ve yüzde 18 büyüdüğünü belirterek, önümüzdeki 5-10 yılda yenilenebilir enerjiden sağlanan elektriğin kömürden sağlanan elektriği geçeceğinin öngörüldüğünü vurguladı. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol da 2020’de bütün enerji türlerinde düşüş yaşandığını, yalnızca yenilenebilir enerjinin arttığını işaret etti. Birol ayrıca yenilenebilir enerjinin dünyadaki payının 2021’de yüzde 30’a çıkacağını düşündüklerini ifade ederken, “Sanayi devriminden beri en yüksek rakamı yakalayacağız” diyor. Şu an dünyada kurulu rüzgar gücü 2020’de 93 GW (gigawatt) artarak 744 GW’a ulaşmış durumda. Birol’a göre burada hükümetlerin verdiği teşvikler ve düşen maliyetler büyük rol oynuyor.
YATIRIMIN GÖZDESİ
2020’de pandemiye rağmen Türkiye, yenilenebilir enerjiye 7 milyar dolar, rüzgar enerjisine ise 1,9 milyar dolar yatırım yaptı. 2021’nin ilk üç ayında devreye alınan yatırımların da yüzde 98’i yenilenebilir enerjiye yapıldı ve yılsonunda rüzgara yapılacak toplam yatırımın yine 1,6 milyar euro seviyesinde olacağı ön görülüyor.
Türkiye’de elektriğe talep her yüzde 5 arttığında 7 bin 500 MW güneş ya da 4 bin 500 MW rüzgar enerjisi santraline ihtiyaç doğuyor. Bu ihtiyacı karşılamak için kurulan YEKDEM kapsamında verilen (döviz kuruna bağlı olarak üç ayda bir yenilenen fiyatlarla alım garantisi) teşvikleri bugüne kadar yatırımcılar için yeterli bir nedendi.
Sektörün yeni hikayesi ise pandemi dönemiyle birlikte iyice ön plana çıkan Sıfır Karbon hedefleri olacak. Yeşil mutabakat ve Paris Anlaşması gibi ülkeleri ve şirketleri daha sürdürülebilir üretime zorlayan düzenlemeler de yatırım ‘hız’ının ivmelenmesinde önemli rol oynuyor. Finansman kuruluşlarının fosil kaynaklı yatırımlara mesafeli duruşu, sınırda karbon vergisi gibi uygulamalarla beraber şirketler karbon ayak izini azaltmak adına elektrik ihtiyacında yeşil enerjiye yöneliyor.
Yeşil enerjiye artan talebin yanı sıra 2000’li yıllara oranla yaklaşık yüzde 50 düşen kurulum maliyetleri de yatırımların hızlanmasında önemli bir etken. PwC Türkiye Enerji, Altyapı ve Doğal Kaynaklar Sektörü Lideri Murat Çolakoğlu yenilenebilir enerjiye yatırım yapanların Yeşil Mutabakat ve Paris Anlaşması sonucunda ortaya çıkabilecek vergi ve operasyonel yaptırımlardan kaçınabileceğine dikkat çekiyor. Yeşil enerjideki yükselen trendin yatırımcılardan daha çok finanse edenlerin etkisi sonucu ortaya çıktığını savunan Çolakoğlu “Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Türkiye’de artık fosil kaynaklara ilişkin yatırımları desteklemeyeceğini açıklaması bunun en büyük örneği” diyor. Firmaların üretimlerinde kullandıkları elektriği yeşil enerjiden sağlamaları durumunda, karbon ayak izlerini azaltarak sınırda karbon uygulaması gibi ihracatı etkileyebilecek faktörleri en aza indirebilme, yeşil finansmanlardan daha çok yararlanma gibi avantajları da ortaya çıkıyor. Böylelikle düşen maliyet ve uygun finansman kaynakları ile yatırımcının ilgisi yenilenebilir enerjiye yöneliyor.
MALİYETLERDE TEKNOLOJİ ETKİSİ
Rüzgar enerjisi teknolojisinin, hidroelektrik dışındaki yenilenebilir enerji teknolojilerinin içinde en gelişmişi olduğunu belirten SHURA Yönlendirme Komitesi Başkanı Selahattin Hakman, gelişmeye de devam edeceğini söylüyor. Finansman desteklerinin artmasıyla beraber, teknolojinin kullanımıyla yükselen verim ve düşen bakım maliyetleri de yatırımcıları yenilenebilir enerjiye yatırım yapmaya çeken etkenler olarak göze çarpıyor. Hakman, “Birim üretim başına maliyet düşüşünü sürdürmekte ve rüzgar enerjisi giderek daha ucuz ve rekabetçi hale gelmektedir” sözleriyle yatırımın buraya yönelmesinin nedenlerini vurguluyor.
KAMU DESTEKLİYOR
Devletin en önemli teşvik programı olan Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması’nın (YEKDEM) da etkisiyle özel sektör yatırımları artıyor. Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanı Sayın Fatih Sönmez, son 20 yılda kurulu gücün üç kat artmasında özel sektörün rolüne dikkat çekiyor. Sönmez, özel sektör tarafından 2011’den sonra yapılan yatırımların, kamunun yıllık kurulu güç yatırımını geride bırakarak, özel sektörün elektrik üretiminde yıllık yüzde 80 paya sahip olduğunu hatırlatıyor. Yılın başında açıklanan yatırımcıların beklediği ikinci YEKDEM’le beraber 2021 ortasından 2025 sonuna dek faaliyete girecek RES’lerin, rüzgar enerjisinden elektrik üretimi devlet tarafından desteklenmeye devam edecek. Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği (YENADER) Genel Sekreteri Füsun Tut Haklıdır, “Bunun anlamı lisanslı RES’lerin ürettiği elektriğin 10 yıl süreyle devlet tarafından satın alınma garantisi” diyor ve beş yıl süreyle yerli katkı fiyatı uygulaması yapılacağını söylüyor.
Alım garantisi ve yerli ekipman kullanımına teşvikler sunan ve 2010’dan beri uygulanan ilk YEKDEM bu yıl devreye giren santrallerle beraber sona eriyor. Selahattin Hakman, 2021 başında açıklanan YEKDEM’in, dövizle değil ancak her üç ayda bir enflasyon ve döviz kurundaki artışlara göre güncellenecek garanti alım fiyatı verdiğini söylüyor ve ekliyor “Yatırıcının ilgisini tutmak için ‘öngörülebilirlik’ çok önemli”. Bunu sağlamak için yapılması gerekense yatırımcıya verilecek güven. Hakman, lisans ihalelerinin uzun vadeli hedeflere paralel ve önceden duyurulmasının önemine vurgu yaparak aslında güven oluşturmanın da reçetesini vermiş oluyor ve kamunun rolünü “Finansal kaynakların ve yeni iş modellerinin geliştirilmesi noktasında öngörülebilirliği ve koordinasyonu sağlamaya yönelik bir rolü var” söyleriyle açıklıyor. Yeni YEKDEM’le düşen teşviklere rağmen, satın alma garantisinin devamı, doğal kaynaklardan elde edilen enerjiye ileriki dönemde gelebilecek vergi indirimleri gibi imkanlar, yatırımların artarak devamını sağlayabilir. Düşen maliyetlerin, önümüzdeki yıllarda aynı hızda olmasa da düşmeye devam edeceği düşünüldüğünde ortaya çıkacak artış hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Hakman’a göre, ‘yeni teşvikler’ yerine ‘yenilenebilir enerji tüketiminin gönüllü ve zorunlu mekanizmalarla teşvik edilmesi’ de kamunun odağında yer alıyor. Hali hazırda Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), isteyen kullanıcılara yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriğin dağıtımını sağlayan Yeşil Tarife (YETA) uygulamasını Ağustos 2020’de başlattı. Sanko Enerji de ürettiği yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik alan müşterilerine, tüketilen elektriğin yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini gösteren sertifika vermeye başladı.
YOLUN BAŞINDAYIZ
Türkiye’nin rüzgar enerjisindeki potansiyelinin 48 GW olarak açıklandığını söyleyen Borusan EnBW Genel Müdürü Enis Amasyalı, verimi artırmaya yönelik çalışmalarla bu rakamın 130 GW’a yükselebileceğini belirtiyor. İnşaası devam eden projelerle yaklaşık 11 GW kurulu rüzgar gücü olan Türkiye’nin bu alanda yapabileceği yatırımların henüz başında olduğu ise bir gerçek. Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in rüzgar enerjisine yönelik açılacak 10, 15 ve 20 MW büyüklüğünde 74 yarışma ile küçük ve orta ölçekli yatırımcıları da sürece dahil edeceklerini belirtmesi de devlet desteğinin devam edeceğini gösteriyor. Ayrıca YEKDEM teşviki almaya hak kazanmış santrallerin satın alma yöntemiyle de yapılan yatırımlarla şirketler portföylerinde bulunan yenilenebilir enerji güçlerini artırabiliyorlar.
AVRUPA’DA 7’NCİYİZ
Fosil yakıt ihtiyacının büyük bir bölümünü ithalat ile karşılayan Türkiye, tamamen yerli kaynaklardan elde edilen yeşil enerji sayesinde 2020’de 5 milyar doları aşan enerji ithalatının önüne geçti. Türkiye’nin 97 GW olan toplam kurulu gücünde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 52’yi geçmiş durumda. Rüzgar ise 9,3 GW kurulu güçle toplam yıllık üretimde yüzde 10,8 paya sahip. Dünya Rüzgar Enerjisi Derneği’nin 2020 verilerine bakıldığında Çin 290 GW kurulu güçle ilk sırada yer alırken Türkiye, kurulu güç bakımından dünyada 11’inci, EuroWind’in raporuna göre ise Avrupa’da yedinci.
DENİZLERDE 59 GW’LİK POTANSİYEL
Türkiye, rüzgardan elektrik elde etmenin iki yönteminden biri olan kara santrallerinde-onshore (diğeri deniz üstü rüzgar santrallari-offshore) daha çok öne çıkıyor. Hatta rüzgardan ürettiği tüm elektriği kara rüzgar santrallerinden elde ediyor. Oysa Dünya Bankası’nın 2019 raporuna göre Türkiye’nin, 59 GW’lık deniz üstü rüzgar santrali kurma potansiyeli var. İngiltere’nin 10,43 ile dünyanın en büyük deniz üstü kurulu gücüne sahip olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’yi rüzgarda bekleyen fırsatlarını boyutlarını görmek mümkün. Ancak Türkiye henüz somut bir projeye başlamasa da 2019 yılında Danimarka ile daha önce yaptığı işbirliği anlaşmasını 3 yıllığına tekrar uzattı. Bu noktada Danimarka’nın dünyada ilk deniz üstü santrali yatırımını gerçekleştiren ülke olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bu anlaşma kapsamında taraflar, ihale prosedürleri, finansal çerçeve, liman altyapısı ve deniz üstü rüzgar enerjisi üretiminin gelişimi için ortak çalışmalarına devam ediyor.
YATIRIMLARIN ANATOMİSİ
2020’de enerji yatırımlarının yüzde 90’ından fazlası yenilenebilir enerji alanında yapıldı. Füsun Tut Haklıdır, yaklaşık 7 milyar dolara yaklaşan yenilenebilir enerji yatırımının yüzde 48’inin ağırlıkla rüzgar olmak üzere biyokütle ve güneşe yapıldığını ifade ediyor. Haklıdır, bu yıl devreye alınacak yatırımlarla yenilenebilir enerjide 2,5 milyar dolarlık yatırım beklendiğini belirtiyor ve ekliyor “Rüzgar yatırımcılarının beklentisi her yıl en az 1 GW’lık kapasitenin devreye alınması yönünde.”
Türkiye’de inşa halinde 40 RES bulunuyor. Toplam bin 762 MW kurulu güç sağlayacak olan projeler tamamlandığında 9 bin 305 MW olan kurulu güç yaklaşık 11 GW’a ulaşacak. EuroWind’in öngörüsüne göre Türkiye, 2025’te 14 GW kurulu güçle Avrupa’da ilk altı içinde yer alacak.
HİBRİT ÜRETİM MODELİ
Mart 2020’de resmi gazetede yayımlanan “Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” aynı üretim lisansı altında mevcut santrallere farklı teknolojilerle ek kapasite eklenmesine izin veriyor. Firmalar rüzgar enerjisi santrallerinde uygun alanları güneş panelleri kurarak kurulu güçleri artırabiliyorlar. Füsun Tut Haklıdır da yatırımcının ilgisini artırmaya yönelik hibrit enerji ve enerji depolama konularının önemli olduğunu söylüyor ve ekliyor “Bu konuda teşvikler ileriki dönemde de gündeme gelebilir, bunu olası görüyorum.” Rüzgar enerjisinin artan kapasitesiyle paralel depolama teknolojilerini de artırmak gerekiyor. Böylece gerçekleşecek kesintilerin etkisi azaltılabilir ve karbonsuzlaştırma yolunda önemli adımlar atılabilir. Bunu gerçekleştirmek için gerekenin, “kestirimci bakım uygulamaları ve yapay zeka teknolojilerinin enerji üretimine adaptasyonu” olduğunu ifade eden Füsun Tut Haklıdır, bu sayede hava koşullarının tahmini, potansiyel enerji üretimi ve gerçekleşebilecek arızaların tahmini ile gerçekleşmeden önüne geçilebileceğini söylüyor.
7 BÖLGEDE YÜKSEK POTANSİYEL
Türkiye’nin yedi bölgesinin de rüzgar yatırımına uygun olduğuna değinen Hakman, Ege, Marmara ve Doğu Akdeniz’in oldukça kuvvetli rüzgar koşulları taşıdığını söylüyor ve ekliyor “Bu bölgeler en çok rüzgar enerjisi projesinin gerçekleştirildiği ya da planlandığı bölgelerdir”. TÜREB verileri incelendiğinde, en yüksek kurulu güç de 3 bin 511 MW’la Ege Bölgesi’nde yer alıyor. Marmara Bölgesi 3 bin 291 MW ile ikinci ve Akdeniz Bölgesi bin 120 MW ile üçüncü sırada bulunuyor. Kıyı şeritleri olan bu bölgeler de potansiyelin bir göstergesi. Füsun Tut Haklıdır, 1998’de ilk rüzgar santralinin Çeşme’de kurulduğunu ve sonrasında İzmir’in ve Ege’nin en büyük paya sahip olduğunu vurguluyor. İller özelinde rüzgar enerjisi yatırımları incelendiğinde sırasıyla İzmir, Balıkesir, Çanakkale ve Manisa en yüksek kurulu güce sahipler. Toplam RES kurulu gücü 9 bin 305 MW olan Türkiye, sadece denize kurabileceği RES ile 59 GW ek kurulu güç elde edebilecek potansiyel taşıyor. Deniz üstü santrallerin karasal santrallere göre farklı operasyonel zorluklar taşıdığını ifade eden Haklıdır, “Yapılması durumunda projelerinin şartları iyi ortaya konulmalı ve zorluklar öngörülmelidir” diyor.
Mayıs 2021’de Inbusiness dergisinde yayınlanmıştır. Dergi kapsamında yayınlanan diğer içerikler için bu linki ziyaret edebilirsiniz.