Honeyland – Bal Ülkesi
Honeyland, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde üç yıl boyunca 400 saatten fazla yapılmış çekimlerle ortaya çıkan lirik bir belgesel. Geçtiğimiz yıl tam da bu tarihlerde Sundance Film Festivali’nde aldığı üç ödülle, Türkiye’de Başka Sinema seyircisiyle buluştu.
Dünya Sineması-Belgesel – Jüri Büyük Ödülü, Jüri Özel Ödülü (Değişime Etki) ve Jüri Özel Ödülü (Görüntü Yönetimi) dallarında aldığı ödüller ile yetinmeyen Honeyland, 92. Akademi Ödülleri En İyi Belgesel ve En İyi Uluslararası Film dalları için de aday olarak gösterildi.
İnsan ve Doğanın Birlikteliği
Honeyland (Bal Ülkesi), insan ve doğanın birlikteliğini ele alıyor. Hatice Muradova, terkedilmiş bir köyde yerleşik olarak hayat süren iki kişiden biri olarak bu belgeselin odağında yer alıyor. Hatice, 85 yaşındaki hasta ve yatalak annesine bakmak için hiç evlenmemiş ve köyden ayrılamamıştır. Yaşadıkları köyde hiçbir altyapı yoktur. Elektrik, su ve doğalgaz olmadığı için mum ile aydınlatma sağlarken su için çeşmeye gitmeli ve ısınmak için tek göz odalarında soba yakmalıdır.
Belgesel uzun bir süre bizleri Makedonya’nın doğasında gezdirirken, Hatice’nin arılarla olan ilişkisini, annesine bakışını, aralarında geçen konuşmaları doğal bir sessizlikle sunuyor. Hatice, sarp kayalıklarda devrilmiş ağaç kavuklarında yuva tutmuş arıların kovanlarından petekler alıp taşıyor. Bizler de bu sırada arılar ha soktu ha sokacak diye gerilirken sessizce yoluna devam ediyor Hatice.
Yarı Sana Yarı Bana
Hatice ve annesi, ailesi geçmişte Konya’dan o topraklara göçmüş bir Türk. Bu nedenle filmi izlerken çoğu zaman altyazıya ihtiyaç duymuyorsunuz. Türklerde, Kızılderililerde, Afrikalılarda olan bir gelenek bu filmde çok önemli bir yer tutuyor. Doğanın verdiğini doğayla paylaşmak. Kovanlardan bal alırken her zaman arılara da bıraktığını görürüz Hatice’nin. Bunu yapmak adına herhangi bir eğitimi de yoktur. İçinden geldiği gibi hareket eder. Daha sonra verdiği röportajlarda arılar da bizler gibi kışa hazırlık yapmalı diye düşünüp ona göre davranırım demektedir. Filmde ise bu şu replikle karşımıza çıkar. “Hem size hem bize, yarı sana yarı bana.”
Sessizliğin Sonu
Honeyland, doğa, arılar ve Hatice ile annesi Nazife arasındaki konuşmalar dışında sessizce akıp giderken belkide ekibi bile şaşırtacak bir sürpriz cereyan eder. Hüseyin Sam, karısı ve yedi çocuğu ile karavanlarıyla köye gürültülü bir giriş yapar.
Başlarda bu gürültü ve kalabalık, annesinden başka kimsesi olmayan Hatice için eğlencelidir. Onlarla yemek yer, çocuklarla oynar, şarkılar söyler ve hatta arıcılığı öğretir. Hüseyin belki kötü bir karakter değildir ama yaptıkları ile belgeselde eksik olan çatışmayı doğuracak mükemmel kişidir.
Hatice, onlar gelmeden önce elde ettiği balları Üsküp’te satmış ve annesi ile kendisinin ihtiyaçlarına yetecek kadar gelir elde etmiştir. Bu satışla ilgi Hüseyin’e elde ettiği kazancı söylediğinde işler o noktadan sonra geri dönülemez şekilde yokuş aşağı gider. Hüseyin, arı toplayıp bal üretmeye başlar. Hali hazırda neredeyse paraya dönüştürebileceği her şeye sarılmaktadır ve kocaman bir büyükbaş hayvan sürüsü de vardır. Yaptığı her işi beceriksizce batıran biri olarak tabii ki suç her zaman çocuklardadır. İnekler ölür, arılar her birini sayısız defa sokar.
İnsan ve Doğa
Hatice, Hüseyin’e de aynı bilinci aşılamaya çalışır. Arıların bütün balını alma ki diğer kovanlara saldırmasınlar. Hüseyin bu öğüdü Safet Javorovac ile alışveriş yapmaya başlayıncaya dek dinlemeye çalışır. Ama kazanç hırsı onu bütün balı toplamaya iter. Sonrasında beklenen olur ve Hüseyin’in arıları Hatice’nin arılarını telef eder. Yıllardır köyünde yalnız da olsa yaşayan Hatice, dağdan gelen tarafından alt edilir. Hatice, Hüseyin ile davalık olurken, kovanlarını da taşımak zorunda kalır.
İnsan ve İnsan
Yalnızlığın hüznüyle yeni komşularına sevinen Hatice’nin, olaylar sonrası onlardan uzaklaştığında yeniden annesiyle olan muhabbetini ve iç döküşünü görürüz. Babasına sürekli işin böyle olmaması gerektiğini anlatan ve anlamayan babaya isyan eden Mustafa arıcılığı Hatice’den öğrenmeyi yeğler. Hatice baş başa kaldıklarında keşke bir çocuğum olsaydı diye içini döker ona. Belki de Mustafa da keşke annem sen olsaydın diye bakmaktadır.
Nazife ise ağır hasta, yatağa mahkum bir hastadır. Bebek olsaydın da seni de alıp gitseydim der Hatice zaman zaman. Sık sık onu beslerken görürüz Hatice’yi. Bir sahne vardır ki izleyenleri derinden yaralamıştır diye düşünüyorum. Nazife “Bir ağaç oldum. Ölmüyorum. Sana eziyet ediyorum. Ölmek niyetinde değilim. Ekmek yerim, su yerim, ne istersem yerim.” der Hatice’ye. Burada aralarında yaşananları bilenler bunun bir direnç değil aslında bir serzeniş olduğunu bilirler. Nitekim yaşadığı son kışı atlatamaz. Bundan sonra da Hatice’nin yalnızlığı en azından o hikaye ile başlar.
Başlangıçta da belirttiğim gibi bu belgesel üç yıla sığan 400 saatlik bir çekimden kurgulanmış. Doğanın anlatımının olduğu güzel görüntüler, gecenin ve gündüzün farklı hisler yaşattığı anlar pastoral bir senfoni oluşturmuş. Sessizlikten çatışmaları doğuracak olan sürpriz yumurta Sam ailesi ile resmen kurgulansa bu kadar olur denecek bir hikaye doğmuş. Honeyland, sahip olduğu kültürel kodlarla ve coğrafyayla özellikle biz Türk izleyiciler için daha da izlenesi bir belgesel olmuş.
Merak edenler için Rotten Tomatoes puanı da bu şekilde;
Tabii ki film ödüller aldığı ve festivallerde yer aldığı için Hatice de şu anda ülke ülke geziyor. Çekim ekibi kazanılan başarı sonrasında Hatice’ye altyapısı olan ve Üsküp’e yakın bir köyden ev alarak oraya taşımış. Şimdi ise Oscar’dan da ödül kazanmak umuduyla haber bekliyormuş Hatice. Her ne kadar taşınsa da hala o eski köyünde kovanlarını taşıdığı evin duvarında arılarına bakmaya devam ediyormuş.
Karakterler
Hatidze Muratova, Nazife Muratova, Hussein Sam, Ljutvie Sam, Mustafa Sam, Muzaffer Sam, Veli Sam, Ali Sam, Alit Sam, Gamze Sam, Ljutvish Sam, Safet Javorovac
Tüm yazılar için buraya tıklayabilirsiniz.